Otelin 14. katındaki suit, gecenin içindeki sessizlik gibi derindi. Kristal avizenin loş ışığı duvardaki aynalara çarparken, dışarıda yağmur damlaları cam yüzeyi tıklatıyordu. Soğuk bir mart gecesiydi. Ama odanın içinde soğuk hiçbir şey yoktu, en azından hissettikleri arasında. Elif, pencerenin önünde sessizce durmuş, şehrin ışıklarına bakıyordu. Gecelik giydiği saten elbise, beline kadar inen dalgalı saçları gibi zarifti. Aynaya bakmıyordu, çünkü yüzünde taşıdığı şey utanç mıydı, özlem mi, hâlâ karar verememişti.

“Keşke gelmeseydin…” dedi alçak bir sesle, ama dönüp bakmadı. Arkasındaki adam, ceketini çoktan çıkarmış, otelin şık ama soğuk koltuğunda oturuyordu. Ona bakıyordu; o her zaman bakıyordu. Bakışlarıyla kurduğu cümleler, sözcüklerden daha derin acıtıyordu. Aralarında söylenmemiş bir şeyler vardı. “Sen çağırdın,” dedi adam, sesi ipeksi ama ölçülüydü. “Ben sadece geldim.” Elif’in dudakları titredi. Kendi çağrısıyla başlattığı bu karşılaşmanın içinde, kendini hem kadın hem mahkûm gibi hissediyordu. Yanlıştı, evet. Ama o yanlış, ruhunun başka hiçbir şeyle dolduramadığı bir boşluğu kapatıyordu. Ve tam da bu yüzden çok tehlikeliydi. Bu sadece giriş. Buradan sonrası, gerilim, tutku ve karakterlerin iç dünyalarıyla şekillenecek.

Kategori:

Anal

Comments are closed.