Akşam geç saatlerdi. Masanın üzerinde açık kitaplar, dağınık notlar ve iki fincan soğumuş kahve duruyordu. Sınav haftasıydı, ama oda havası sadece bilgiyle değil, anlaşılması daha zor bir şeyle doluydu: sessizce büyüyen bir bağ. İki 24 yaşındaki üniversite öğrencisi, yan yana saatler geçirmişti. Başta sadece birlikte çalışmak içindi bu buluşmalar. Ama zamanla cümle aralarına yayılan gülümsemeler, omuza dokunan hafif bir el ve daha çok birbirinin sesini dinlemeye çalışmak, fark edilmeden değişen duyguların habercisiydi. Yorgunluk çöktüğünde, biri “yatağa geçsek mi biraz?” dedi. Sessizce kalktılar, yatağın kenarına oturdular, sonra uzandılar. Hiçbir şey konuşulmadı. Sadece yan yana, omuz omuza… Sonra birinin eli diğerinin bileğini buldu, nazikçe. Ardından gelen sarılma, basit bir dokunuş değil; anlaşılmış hissetmenin sıcaklığıydı. O an öpüşme yoktu. Ama kalp atışları hızlanmıştı. Romantizmin en saf hali, sessizlikte kendini belli ediyordu.

Kategori:

Gay

Comments are closed.