Gecenin en koyu saatinde, şehir susarken onun adımları hâlâ yankılanıyordu loş sokaklarda. Tenin, kokunun, fısıltının peşindeydi o — usanmaz bir zampara. Ne bir dudakta kalabilmişti şimdiye dek ne de bir kucakta uzun süre oyalanmıştı. Çünkü o, arzunun yalnız misafiri değil, ev sahibiydi.
Her kadında başka bir hikâye, her öpücükte başka bir yemin bozulurdu onunla. Gözleri, karşısındakini çıplak bırakırdı ruhundan önce. Parmak uçları, bir davet mektubu gibi gezinirdi bedenin en gizli kıvrımlarında. Ve her seferinde bir ilk gibi ama hiçbir zaman sonuncusu değilmiş gibi severdi. O gece de öyleydi. Dudaklarında yarım kalmış cümleler, bakışlarında “bir daha” sözü. İstediği yalnız ten değildi; baştan çıkarmanın, çözdürmenin, teslim almanın kendisiydi arzusu. Kimseye ait olmaz, kimseyi de tam bırakmazdı. Usanmazdı; çünkü onun zevki, sonrasızlığın içindeydi.

Kategori:

Free

Comments are closed.